Vaktiyle irfan aşığı bir zat, çok hürmet ettiği kemalli bir zata: "Bana ermiş bir veli gösterebilir misin?" diye yalvarmış. O zat da: "Haydi sokağa çıkalım, istediğini sana göstereyim" demiş.
Sokağa çıkmışlar, kamil olan zat bir kasap dükkanına uğramış bir okka et kestirmiş, eti eline alır almaz: "Bu et yağlı" demiş, beğenmemiş. Kasap bir daha kesmiş, bu sefer de "Çok yağlı verdin" demiş yine beğenmemiş. Kasap bir daha kesmiş, bu defa: "İyi amma çok kemikli oldu" demiş, reddetmiş. Hulasa bir koyunu parça parça yaptırdıktan sonra "Beğenmedim bugün et almayacağım" diyerek dükkandan çıkmışlar, kasap da:
"Kusura bakmayın size layık et yapamadım" diye özür dilemiş.
Kamil olan zat, yanındaki zata dönerek:
"Nasıl?" Demiş "İşte veli böyle olur. Koyununu parça parça ettirdik de adam gık demedi. Zira her sözü, her işi Allah'dan diliyor ve biliyor. Şimdi gel sana evliyadan birini daha göstereyim." diye bu defa bedestene girmişler, çuha satan bir dükkana uğramışlar, kamil zat selam vermiş, raftaki toplardan birkaç top çuha göstererek: "Şu çuhaları bana gösterebilir misiniz?" demiş. Mal sahibi cevaben:
"Yook! Böyle alışveriş olmaz. Evvela çuhalardan birini katiyyen beğeneceksiniz, sonra fiyatına karar vereceksiniz, ondan sonra da kestirip alacaksınız. Ben kasap değilim, eti parçalattırıp parçalattırıp da beğenmedim diyerek çıkıp gidesiniz" deyince, oradan da ayrılmışlar.
Kamil olan zat, talip olan kimseye hitaben:
"İşte bu da veli. Kasabın koyununu parçalattığımızı biliyor. Şimdi sence bunların hangisi daha büyük veli?" diye sormuş.
Talip: "Herhalde kasap daha büyük veli olmalı" deyince, kamil zat cevaben:
"Hayır. Çuhacı daha büyük veli. Zira elinde şeriat terazisi var. Kuran ile hareket ediyor, ne zarara giriyor, ne zarar veriyor. Kasap ise deryai vahdete dalmış, fena mertebesine kendini salmış, fakat henüz nakıs. Bu makamın da daha ilerisi vardır ki bunlar "beka" ve "irşad" mertebeleridir. "Haydi şimdi gidelim kasaptan etleri alalım da zarar görmesin" buyurur.
Şemseddin YEŞİL / Maneviyat Bahçesi
Yorumlar
Yorum Gönder