Muhtasar El Kuduri Hanefi Fıkhı:
“Âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâya hamdolsun. Hüsn-i hatime (Güzel netice, iyi akıbet) Allahü teâlâdan korkanlar içindir. O’nun Resûlü Muhammed aleyhisselâma ve O’nun Ehl-i beytine, Eshâbına ve Onun izlerinde gidenlere bizden selâmlar ve hayır duâlar olsun.”
(Ve aleyküm selam..)
Bismillahirrahmanirrahim
Kuyular Bahsi
Kuyuya necaset düştüğünde, suyu çekilir (boşaltılır), içinde bulunan suyun boşaltılması o kuyunun temizlenmesidir.
Kuyuda,, sıçan, serçe, raund, sığırcık veya keler ölürse, o kuyudan yirmi ile otuz kova arasında su çekilir. Kovanın büyüklük ve küçüklüğü hesap., edilir.
Eğer kuyuda güvercin yahut tavuk veyahut ta kedi ölse kuyudan, kırktan altmış kovaya kadar su çıkarılır.
Eğer kuyuda, köpek veya koyun veya bir insan ölse kuyuda bulunan bütün su boşaltılır.
Eğer kuyuda 'hayvan ölüsü şişerse yanut parçalanıp dağılırsa kuyuda bulunan bütün su çıkarılır. Hayvanın küçük ve büyüğü bu hükümde eşittir.
Kovaların adedi, şehirlerde kuyular için kullanılan normal kova ile itibar olunur (yani kuyudan herhangi bir hayvanın ölmesiyle çıkarılması lâzım gelen suyun kovası en fazla kullanılan kova olacaktır).' Eğer kuyudan büyük kovanın azıyle normal kovanın ihata ettiği kadar su çıkarılırsa, onunla hesap olunur. (Ve kifayet edici miktarla iktifa edilir. İlle orta derecede de olan kova ile su çekmek şart değildir. Zira gaye; o kadar suyun çıkarılmasıdır.) Eğer kuyu alttan kaynayan kuyu ve bütün suyunun çekilmesi mümkün değilse, (halbuki bütün suyun çıkarılması da vacip olmuştur) kuyuda bulunan suyun miktari tahmin edilerek o tahmin edilen su kadar su çekilecektir.
Hasan oğlu Muham-med (R.A.) den rivayet olunmuş, demiştir ki: «Alttan durmadan kaynayan kuyudan iki yüz ile üç yüz kova arasında şu çekilecektir.» (iki yüzün çıkarılması vacip üç yüze kadar götürmek ise daha ihtiyatlı olur.) Kuyuda fare veya başka bir hayvan ölüsü görünüp hangi zaman kuyuya düştüğünü bilmezlerse düşen hayvanda da şişmek ve dağılmak yok ise, (kuyudan abdest alanlar ve yıkananlar) bir gün ve bir gecenin namazını iade ederler. O, kuyunun suyu ile yıkanmış her şey yeniden yıkanır.
Eğer kuyuya düşen hayvan şişmiş veya dağılmış îse İmam-ı Azara hazretlerine göre, üç gün, üç gecenin namazını iade ederler. îmam-ı Muhammed ve İmam-ı Ebu-Yusuf buyurdular ki; «Hayvanın ne zaman düştüğünü tesbit edinceye kadar kendilerine hiç bir şeyin İadesi lâzım gelmez.»
İnsan oğlunun ve eti yenilen hayvanın su artığı temizdir. Köpek, domuz ve yırtıcı hayvanların artığı necıs (pis) tir. Kedinin, insan pisliklerinin içinde gezen tavuğun, yırtıcı kuşun, yılan ve fare gmi evcil hayvanların artığı mekruhtur. Merkep ve katınn artıkları şüphelidir. (Yani ne temizdir diyebiliriz ne de necıstir. Zira Eshab-ı Kiramın bu konuda, ihtilâfları vardır.) . .
Merkep ve katırın artığından başka su bulunmazsa onunla abdest alır ve arkasından toprakla da (aynı namaz için) teyemmüm eder, (Bu abdest ile teyemmümün hangisine evvela başlarsa caizdir.)
Teyemmüm Bahsi:
Bir kimse, misafir olduğu halde veya şehir haricinde olup, şehir ile bulunduğu yerin arasında bir mil(1,6093 km) yahut daha fazla mesafe bulunursa ya da suyu bulabiliyor da, ancak hastaysa ve suyun kullanılacağı takdirde hastalığının zîyadeleşeceğinden, veya cünüp olan şahıs soğuk su ile yıkandığı takdirde öleceğinden veya hasta düşeceğinden korkarsa, o zaman temiz toprak ile teyemmüm eder. Teyemmüm: iki vuruştan ibarettir. Birinci vuruşta yüzünü diğer vuruş ile iki ellerini dirsekleriyle beraber mesheder. Cünüplük ve abdestsizlik için teyemmüm etmek aynıdır. (Aralarında herhangi bir fark yoktur.)
Ebû Hanife ve İmam-ı Muhammed'e göre toprak, kum, taş (tozu), kireç, alçı, sürme ve zırnık gibi yerin cinsinden oıan her §eyıe teyemmüm etmek caizdir. Ebû Yusuf'a göre ancak toprak ve kumla olabilir.
Teyemmümde niyet etmek farzdır. Abdestte ise müstehaptır. Abdesti bozan her şey teyemmümü de bozar. Ayriyeten kulıanmaya kudreti yettiği takdirde suyun görünmesi de teyemmümü bozar. Teyemmüm ancak temiz toprakla caiz olabilir. Başta suyu bulamayıp ta vaktin sonunda bulmasını ümit eden bir kimseye namazı vaktin sonuna doğru geciktirmek müstehap olur. Eğer o vakit suyu bulursa, abdest alıp namaz kılar, bulmadığı takdirde teyemmüm eder. Bir teyemmümle istediği kadar farz ve nafile namazı kılabilir. (Şafîlere göre bir teyemmümle ancak bir farzı kılınabilir)
Şehir içinde olsa dahi, cenaze hazır olduğu zaman, o cenazenin velisi olmayan kimse için hasta olmasa bile, teyemmüm etmek caiz olur. Eğer abdest almakla meşgul olduğu takdirde cenaze namazının fevt olacağından korkarsa, derhal teyemmüm ederek cenaze namazını kılar,
Abdest almakla meşgul olduğu takdirde bayram namazının fevt olunmasından korkarsa yine teyemmüm ederek namaz kılar. Cuma namazına gelen, abdestle meşgul olduğu takdirde namazının geçmesinden korkarsa bile teyemmüm etmez, ancak abdest almak mecburiyetindedir. Cumaya yetişirse kılar, yetişemezse öğle namazını dört rekât oia-. rak kılar. Bunun gibi vaktin darlığından dolayı abdest alıncaya kadar vaktin çıkmasından korkarsa bile teyemmüm etmez, ancak abdest, alıp namazını kaza olarak kılar.
Ebû Hanife ve İmam Muhammed (R.A.) göre, misafir, yanında suyun olduğunu unutup teyemmüm ederek namazım kıldıktan sonra (daha vakit varken) -suyun olduğunu hatırlarsa (yeniden abdest alıp) namazı tekrar etmesi lâzım gelmez. Ebû Yusuf ise, «bu şahıs namazını tekrar edecektir» dedi. (Çünkü ihmarkarlık yapmıştır,)
Teyemmüm edenin zannına (aklına) suyun yakın olduğu galip gelmezse, suyu aramak lâzım gelmez. Su bulacağını ümit eden bir kimsenin suyu aramaksızın teyemmüm etmesi caiz olmaz.
Eğer (Yol) arkadaşında su varsa teyemmüm etmezden evvel suyu istemesi lâzımdır, vermediği zaman teyemmüm edip namazını kılar.
HADISLER
“Âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâya hamdolsun. Hüsn-i hatime (Güzel netice, iyi akıbet) Allahü teâlâdan korkanlar içindir. O’nun Resûlü Muhammed aleyhisselâma ve O’nun Ehl-i beytine, Eshâbına ve Onun izlerinde gidenlere bizden selâmlar ve hayır duâlar olsun.”
(Ve aleyküm selam..)
Bismillahirrahmanirrahim
Kuyular Bahsi
Kuyuya necaset düştüğünde, suyu çekilir (boşaltılır), içinde bulunan suyun boşaltılması o kuyunun temizlenmesidir.
Kuyuda,, sıçan, serçe, raund, sığırcık veya keler ölürse, o kuyudan yirmi ile otuz kova arasında su çekilir. Kovanın büyüklük ve küçüklüğü hesap., edilir.
Eğer kuyuda güvercin yahut tavuk veyahut ta kedi ölse kuyudan, kırktan altmış kovaya kadar su çıkarılır.
Eğer kuyuda, köpek veya koyun veya bir insan ölse kuyuda bulunan bütün su boşaltılır.
Eğer kuyuda 'hayvan ölüsü şişerse yanut parçalanıp dağılırsa kuyuda bulunan bütün su çıkarılır. Hayvanın küçük ve büyüğü bu hükümde eşittir.
Kovaların adedi, şehirlerde kuyular için kullanılan normal kova ile itibar olunur (yani kuyudan herhangi bir hayvanın ölmesiyle çıkarılması lâzım gelen suyun kovası en fazla kullanılan kova olacaktır).' Eğer kuyudan büyük kovanın azıyle normal kovanın ihata ettiği kadar su çıkarılırsa, onunla hesap olunur. (Ve kifayet edici miktarla iktifa edilir. İlle orta derecede de olan kova ile su çekmek şart değildir. Zira gaye; o kadar suyun çıkarılmasıdır.) Eğer kuyu alttan kaynayan kuyu ve bütün suyunun çekilmesi mümkün değilse, (halbuki bütün suyun çıkarılması da vacip olmuştur) kuyuda bulunan suyun miktari tahmin edilerek o tahmin edilen su kadar su çekilecektir.
Hasan oğlu Muham-med (R.A.) den rivayet olunmuş, demiştir ki: «Alttan durmadan kaynayan kuyudan iki yüz ile üç yüz kova arasında şu çekilecektir.» (iki yüzün çıkarılması vacip üç yüze kadar götürmek ise daha ihtiyatlı olur.) Kuyuda fare veya başka bir hayvan ölüsü görünüp hangi zaman kuyuya düştüğünü bilmezlerse düşen hayvanda da şişmek ve dağılmak yok ise, (kuyudan abdest alanlar ve yıkananlar) bir gün ve bir gecenin namazını iade ederler. O, kuyunun suyu ile yıkanmış her şey yeniden yıkanır.
Eğer kuyuya düşen hayvan şişmiş veya dağılmış îse İmam-ı Azara hazretlerine göre, üç gün, üç gecenin namazını iade ederler. îmam-ı Muhammed ve İmam-ı Ebu-Yusuf buyurdular ki; «Hayvanın ne zaman düştüğünü tesbit edinceye kadar kendilerine hiç bir şeyin İadesi lâzım gelmez.»
İnsan oğlunun ve eti yenilen hayvanın su artığı temizdir. Köpek, domuz ve yırtıcı hayvanların artığı necıs (pis) tir. Kedinin, insan pisliklerinin içinde gezen tavuğun, yırtıcı kuşun, yılan ve fare gmi evcil hayvanların artığı mekruhtur. Merkep ve katınn artıkları şüphelidir. (Yani ne temizdir diyebiliriz ne de necıstir. Zira Eshab-ı Kiramın bu konuda, ihtilâfları vardır.) . .
Merkep ve katırın artığından başka su bulunmazsa onunla abdest alır ve arkasından toprakla da (aynı namaz için) teyemmüm eder, (Bu abdest ile teyemmümün hangisine evvela başlarsa caizdir.)
Teyemmüm Bahsi:
Bir kimse, misafir olduğu halde veya şehir haricinde olup, şehir ile bulunduğu yerin arasında bir mil(1,6093 km) yahut daha fazla mesafe bulunursa ya da suyu bulabiliyor da, ancak hastaysa ve suyun kullanılacağı takdirde hastalığının zîyadeleşeceğinden, veya cünüp olan şahıs soğuk su ile yıkandığı takdirde öleceğinden veya hasta düşeceğinden korkarsa, o zaman temiz toprak ile teyemmüm eder. Teyemmüm: iki vuruştan ibarettir. Birinci vuruşta yüzünü diğer vuruş ile iki ellerini dirsekleriyle beraber mesheder. Cünüplük ve abdestsizlik için teyemmüm etmek aynıdır. (Aralarında herhangi bir fark yoktur.)
Ebû Hanife ve İmam-ı Muhammed'e göre toprak, kum, taş (tozu), kireç, alçı, sürme ve zırnık gibi yerin cinsinden oıan her §eyıe teyemmüm etmek caizdir. Ebû Yusuf'a göre ancak toprak ve kumla olabilir.
Teyemmümde niyet etmek farzdır. Abdestte ise müstehaptır. Abdesti bozan her şey teyemmümü de bozar. Ayriyeten kulıanmaya kudreti yettiği takdirde suyun görünmesi de teyemmümü bozar. Teyemmüm ancak temiz toprakla caiz olabilir. Başta suyu bulamayıp ta vaktin sonunda bulmasını ümit eden bir kimseye namazı vaktin sonuna doğru geciktirmek müstehap olur. Eğer o vakit suyu bulursa, abdest alıp namaz kılar, bulmadığı takdirde teyemmüm eder. Bir teyemmümle istediği kadar farz ve nafile namazı kılabilir. (Şafîlere göre bir teyemmümle ancak bir farzı kılınabilir)
Şehir içinde olsa dahi, cenaze hazır olduğu zaman, o cenazenin velisi olmayan kimse için hasta olmasa bile, teyemmüm etmek caiz olur. Eğer abdest almakla meşgul olduğu takdirde cenaze namazının fevt olacağından korkarsa, derhal teyemmüm ederek cenaze namazını kılar,
Abdest almakla meşgul olduğu takdirde bayram namazının fevt olunmasından korkarsa yine teyemmüm ederek namaz kılar. Cuma namazına gelen, abdestle meşgul olduğu takdirde namazının geçmesinden korkarsa bile teyemmüm etmez, ancak abdest almak mecburiyetindedir. Cumaya yetişirse kılar, yetişemezse öğle namazını dört rekât oia-. rak kılar. Bunun gibi vaktin darlığından dolayı abdest alıncaya kadar vaktin çıkmasından korkarsa bile teyemmüm etmez, ancak abdest, alıp namazını kaza olarak kılar.
Ebû Hanife ve İmam Muhammed (R.A.) göre, misafir, yanında suyun olduğunu unutup teyemmüm ederek namazım kıldıktan sonra (daha vakit varken) -suyun olduğunu hatırlarsa (yeniden abdest alıp) namazı tekrar etmesi lâzım gelmez. Ebû Yusuf ise, «bu şahıs namazını tekrar edecektir» dedi. (Çünkü ihmarkarlık yapmıştır,)
Teyemmüm edenin zannına (aklına) suyun yakın olduğu galip gelmezse, suyu aramak lâzım gelmez. Su bulacağını ümit eden bir kimsenin suyu aramaksızın teyemmüm etmesi caiz olmaz.
Eğer (Yol) arkadaşında su varsa teyemmüm etmezden evvel suyu istemesi lâzımdır, vermediği zaman teyemmüm edip namazını kılar.
HADISLER
KUTUBUSİTTEDEN HADİSLER:
MEST ÜZERİNE MESHETMEK
3665 - Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraberdim. Bana:
"Ey Muğire, su kabını al!'' emretti. Ben de onu aldım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (la tenhaya gittik. O) benim gözümden kayboldu, kaza-yı hâcet yaptı, (geri döndü). Üzerinde Şâmi bir cübbe vardı. (Abdest almak için hazırlık yaptı. Cübbesinin yenlerini çemreyip) kollarını çıkarmaya çalıştı. Ancak (yenler) dardı. Ellerini (yenlerin uç kısmından geri çıkarıp cübbeyi sırtına koyup kollarını) alttan çıkardı. Ben su döktüm, namaz için abdest aldı. Mestleri üzerine meshetti, sonra namaz kıldı."
3666 - Bir diğer rivâyette: "Mestlerini çıkarmada yardımcı olmak için eğildim. Bana:
"Bırak onları, zirâ ben, abdestli olarak mestlerimi giyindim" buyurdu ve üzerlerine meshetti.''
Bu Sahiheyn'in lâfzıdır.
3667 - Müslim merhumun bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri, başının ön kısmı (alnı) ve sarığı üzerine meshetti '' denilmiştir.
3668 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri üzerine meshetmişti; ben:
"Ey Allah'ın Resulü! yoksa unuttunuz mu?'' dedim.
"Bilakis, dedi, belki sana unutturuldu. Aziz ve celil olan Rabbim, bana böyle emretti.''
Buhari, Vudü 48, 3 5, 49, Salât 7, 25, Cihâd 90, Megâzi 80, Libâs 10, 11; MüsIim, Taharet 77, 79, 81, 82, (274); Muvatta, Tahâret 42, (1, 36); Ebu Dâvut, Tahâret 59; (149, 150; 151); Tirmizi, Tahâret 72, (97, 98, 99, 100); Nesâi, Tahâret 96, 97, 100, 87, (1, 82, 83, 84, 76).
3672 - Cerir İbnu Abdillah el-Beceli (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Cerir, abdest alıp mestleri üzerine meshedince, kendisine:
"Mest üzerine mesh mi yapıyorsun'' diye sormuşlardır. O da:
"Evet demiştir, ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm. Bevletti sonra abdest aldı. (Sıra ayaklarına gelince, yıkamayıp) mestlerinin üzerine meshetti '' dedi.
Buhari, Salât 25; Müslim, Tahâret 73, (272); Tirmizi, Tahâret 70, (93); Nesâi, Tahâret 96, (1, 81).
3674 - Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mekke'nin fethedildiği gün, beş vakit namazın hepsini tek bir abdestle kıldı ve mestlerine meshetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Bugün, hiç yapmadığın bir şeyi yaptın!'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Âmmden (bilerek) yaptım ey Ömer" cevabını verdi.''
Müslim, Taharet 86, (277); Ebu Dâvud, Tahâret 66, (172); Tirmizi, Tahâret 45, (61); Nesai, Tahâret 101, (1, 86). Tirmizi ve Nesai'nin rivâyetinde mesh'in zikri geçmez.)
3676 - Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir kavmin kuyusuna gelmiş, abdest alırken gördüm. Abdestini aldı, ayakkabılarına ve ayaklarına meshetti."
Ebu Dâvud, Tahâret 62, (160).
3679 - Hz. AIi (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Eğer din insanın fikrine göre olsaydı, mestin altını meshetmek, üstünü meshetmekten evlâ olurdu. Ancak ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mestin üstünü meshettiğini gördüm."
Ebu Dâvud, Tahâret 62, (162).
3682 - Şüreyh İbnu Hâni anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ya mest üzerine meshetmekten sormaya geldim. Bana: "Sana Ebu Talib'in oğlu (Hz. Ali) (radıyallahu anh)'yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur!" dedi. Bunnun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.''
Müslim, Tahâret 85, (276); Nesâi, Tahâret 99, (1, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (552).
3683 - Saffan İbnu Assâl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu olduğumuz zaman, bize mestlerimizi üç gün üç gece, cenâbet hali dışında küçük ve büyük abdest bozma, ve uyku sebebiyle çıkarmamamızı emrederdi."
Tirmizi, Tahâret 71, (96), Da'avât 102, (3529, 3530); Nesâi, Tahâret 98, (1, 83, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (554).
MİSVAK
3588 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim."
Buhari, Cum'a 8, Temenni 9; Müslim, Tahâret 42, (252); Muvatta, Tahâret 115, (1, 66); Ebu Dvud, Tahâret 115, (46); Tirmizi, Tahâret 18, (22); Nesâi, Tahâret 7, ( 1,12). Bu metin Sahiheyn'in metnidir.
Muvatta'nın rivâyetinde: ". . her abdestte. . .'' denmiştir.
3589 - Ebu Dâvud ve Tirmizi'nin Zeyd İbnu Hâlil el-Cüheni radıyallahu anh'tan kaydettikleri rivâyet şöyledir:
"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı namazını da gecenin üçte birine kadar te'hir ederdim.
Ebu Dâvud, Tahâret 25, (47); Tirmizi, Tahâret 18, (23).
3591 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam gece (namaza) kalktığı vakit ağzını misvakla ovalardı.''
Buhari, Cum'a 8, (2, 212), Vudü 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 45, (254); Ebu Dâvud, Tahâret 30, (55); Nesâi, Tahâret 2, (1, 8) Bu metin Sahiheyn'e aittir.
3593 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm) gece veya gündüz yattığında ve kalktığında mutlaka abdest almazdan önce misvaklanırdı."
Ebu Dâvud, Tahâret 27, 30, (51, 56, 57); Müslim; Tahâret 45, (253); Nesai, Tahâret 8, (1, 13), Metin Ebu Dâvud'a ait.
3594 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Misvak ağız için temizlik vasıtasıdır. Rab Teâla için de rıza vesilesidir.''
Nesâi, Tahâret 5, (1, 10)
MEST ÜZERİNE MESHETMEK
3665 - Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraberdim. Bana:
"Ey Muğire, su kabını al!'' emretti. Ben de onu aldım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (la tenhaya gittik. O) benim gözümden kayboldu, kaza-yı hâcet yaptı, (geri döndü). Üzerinde Şâmi bir cübbe vardı. (Abdest almak için hazırlık yaptı. Cübbesinin yenlerini çemreyip) kollarını çıkarmaya çalıştı. Ancak (yenler) dardı. Ellerini (yenlerin uç kısmından geri çıkarıp cübbeyi sırtına koyup kollarını) alttan çıkardı. Ben su döktüm, namaz için abdest aldı. Mestleri üzerine meshetti, sonra namaz kıldı."
3666 - Bir diğer rivâyette: "Mestlerini çıkarmada yardımcı olmak için eğildim. Bana:
"Bırak onları, zirâ ben, abdestli olarak mestlerimi giyindim" buyurdu ve üzerlerine meshetti.''
Bu Sahiheyn'in lâfzıdır.
3667 - Müslim merhumun bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri, başının ön kısmı (alnı) ve sarığı üzerine meshetti '' denilmiştir.
3668 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri üzerine meshetmişti; ben:
"Ey Allah'ın Resulü! yoksa unuttunuz mu?'' dedim.
"Bilakis, dedi, belki sana unutturuldu. Aziz ve celil olan Rabbim, bana böyle emretti.''
Buhari, Vudü 48, 3 5, 49, Salât 7, 25, Cihâd 90, Megâzi 80, Libâs 10, 11; MüsIim, Taharet 77, 79, 81, 82, (274); Muvatta, Tahâret 42, (1, 36); Ebu Dâvut, Tahâret 59; (149, 150; 151); Tirmizi, Tahâret 72, (97, 98, 99, 100); Nesâi, Tahâret 96, 97, 100, 87, (1, 82, 83, 84, 76).
3672 - Cerir İbnu Abdillah el-Beceli (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Cerir, abdest alıp mestleri üzerine meshedince, kendisine:
"Mest üzerine mesh mi yapıyorsun'' diye sormuşlardır. O da:
"Evet demiştir, ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm. Bevletti sonra abdest aldı. (Sıra ayaklarına gelince, yıkamayıp) mestlerinin üzerine meshetti '' dedi.
Buhari, Salât 25; Müslim, Tahâret 73, (272); Tirmizi, Tahâret 70, (93); Nesâi, Tahâret 96, (1, 81).
3674 - Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mekke'nin fethedildiği gün, beş vakit namazın hepsini tek bir abdestle kıldı ve mestlerine meshetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Bugün, hiç yapmadığın bir şeyi yaptın!'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Âmmden (bilerek) yaptım ey Ömer" cevabını verdi.''
Müslim, Taharet 86, (277); Ebu Dâvud, Tahâret 66, (172); Tirmizi, Tahâret 45, (61); Nesai, Tahâret 101, (1, 86). Tirmizi ve Nesai'nin rivâyetinde mesh'in zikri geçmez.)
3676 - Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir kavmin kuyusuna gelmiş, abdest alırken gördüm. Abdestini aldı, ayakkabılarına ve ayaklarına meshetti."
Ebu Dâvud, Tahâret 62, (160).
3679 - Hz. AIi (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Eğer din insanın fikrine göre olsaydı, mestin altını meshetmek, üstünü meshetmekten evlâ olurdu. Ancak ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mestin üstünü meshettiğini gördüm."
Ebu Dâvud, Tahâret 62, (162).
3682 - Şüreyh İbnu Hâni anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ya mest üzerine meshetmekten sormaya geldim. Bana: "Sana Ebu Talib'in oğlu (Hz. Ali) (radıyallahu anh)'yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur!" dedi. Bunnun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.''
Müslim, Tahâret 85, (276); Nesâi, Tahâret 99, (1, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (552).
3683 - Saffan İbnu Assâl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu olduğumuz zaman, bize mestlerimizi üç gün üç gece, cenâbet hali dışında küçük ve büyük abdest bozma, ve uyku sebebiyle çıkarmamamızı emrederdi."
Tirmizi, Tahâret 71, (96), Da'avât 102, (3529, 3530); Nesâi, Tahâret 98, (1, 83, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (554).
MİSVAK
3588 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim."
Buhari, Cum'a 8, Temenni 9; Müslim, Tahâret 42, (252); Muvatta, Tahâret 115, (1, 66); Ebu Dvud, Tahâret 115, (46); Tirmizi, Tahâret 18, (22); Nesâi, Tahâret 7, ( 1,12). Bu metin Sahiheyn'in metnidir.
Muvatta'nın rivâyetinde: ". . her abdestte. . .'' denmiştir.
3589 - Ebu Dâvud ve Tirmizi'nin Zeyd İbnu Hâlil el-Cüheni radıyallahu anh'tan kaydettikleri rivâyet şöyledir:
"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı namazını da gecenin üçte birine kadar te'hir ederdim.
Ebu Dâvud, Tahâret 25, (47); Tirmizi, Tahâret 18, (23).
3591 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam gece (namaza) kalktığı vakit ağzını misvakla ovalardı.''
Buhari, Cum'a 8, (2, 212), Vudü 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 45, (254); Ebu Dâvud, Tahâret 30, (55); Nesâi, Tahâret 2, (1, 8) Bu metin Sahiheyn'e aittir.
3593 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm) gece veya gündüz yattığında ve kalktığında mutlaka abdest almazdan önce misvaklanırdı."
Ebu Dâvud, Tahâret 27, 30, (51, 56, 57); Müslim; Tahâret 45, (253); Nesai, Tahâret 8, (1, 13), Metin Ebu Dâvud'a ait.
3594 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Misvak ağız için temizlik vasıtasıdır. Rab Teâla için de rıza vesilesidir.''
Nesâi, Tahâret 5, (1, 10)
Yorumlar
Yorum Gönder