Ana içeriğe atla

Süryanice



Geçen gün beni heyecanlandıran bir yazıya denk geldim. Süryaniceyle alakalıydı. Kısa bir bölümünü burada yayınlayacağım. Anlayabilmek için “Ahma hamîsen, etma tamîsen..” duasını birkaç sefer tekrar ettiğimde nedense Üstadım’ın ‘size söylenenden başkasını söylemeyin’ tavsiyesi aklıma geldi ve sustum. Bu hususu kendisine sormak için not aldım. Çünkü çok uzun ve çok yönlü olan bu meseleyi birkaç cümleyle kalbime tesir ettirebilecek yegane kişi kendisidir. O yüzden yazının tamamını paylaşıp yormak istemiyorum, bir bilgi olarak kalsın. Nasip olursa ve dillenmesi gereken bir meseleyse cevabını mecliste alırız inşallah. 

“Abdülaziz Debbağ Hazretleri buyurdu ki;
Tilmisan’ın saygıdeğer zevatından birkaç kişi bize geldi­ler. Beytullah’a hacceden zatlardan bazısı onlara demişler ki: Bir ara Şeyh İbrahim Düsûkî Hazretlerinin kabrini ziyaret et­tik. Tam bu sırada Şeyh İbrahim Hazretleri bize şu duayı öğ­retti:
Bismillâhil hâlikil ekberi ve hüve hirzün mâniün mimmâ ehâfü minhü ve ahzeru..
Lâ kudrete limahlûkin mea kudretil halikı;
yulcimuhû bilücami kudretihî ahmâ hamîsen etmâ tamîsen ve kânellahü kaviyyen aziyzâ..
Hâ-Mîm, Ayn-Sîn-Kaf hi­mayetünâ..
 
Kâf-Hâ-Ya-Ayn-Sad kifâyetünâ.Feseyekfiykehümullahü ve hüvessemiy’ul alîm ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm..
Türkçe anlamı:“Çok büyük yaradanın adıyla.. Allah koruyucu (şer ve fe­nalıktan) men’edicidir; korktuğum ve sakındığım şeylerden ko­rur ve (onları benden) men’eder. Yaradanın kudreti yanında yaratılmışların hiçbir güç ve kudretleri yoktur. O, kudretinin gemiyle (her şey’i) gemler.
Ahma hamîsen, etma tamîsen.. Al­lah çok güçlü ve yegâne kudret sahibidir.
Hâ-Mîm, Ayn-Sîn-Kaf bizim himâyemizdir..
Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sad kifayemizdir.
On­lara karşı Allah sana yetecektir. O işitir ve bilir. Kötülük ve günahlardan kaçınmaya hiçbir gücümüz, iyilik ve ibâdet et­meye hiçbir kuvvetimiz yoktur, ancak ve ancak Allah ile bu güç ve kuvvetimiz vardır..”
Seyyid İbrahim Düsûkî Hazretleri şöyle buyurdu: “Bu duâ ile duada bulun, hiçbir şeyden korkma!.”
Tilmisanlı dostum Hacı Seyyid Abdurrahman b. İbrahim devamla dedi ki: “Kardeşim Muhammed bin İbrahim duada geçen iki kelimenin mânâsını anlayamadığı için duayı okumak­tan vazgeçti. O iki kelime Ahmâ Hamîsen, Etmâ Tamîsen‘dir. (Ben ısrar edince de) dedi ki:
“Bu iki kelimenin mânâsını bilmiyorum. Belki de bunlarda hoşlanmayacağım bazı husus­lar olabilir.” Sonra bunların mânâsını benden sordu. Ben de Şeyhim Abdülâziz Debbağ Hazretlerinden sordum. Buyurdu ki:
—  Bunların mânâsı açıktır, ama bugün yeryüzünde bun­ları kullanan kimse yoktur. Nereden öğrendin bunları?
Diye sordu, ben de meseleyi olduğu gibi naklettim. Bu­nun üzerine buyurdu ki:
—  Evet, Seyyid İbrahim Düsûkî Hazretleri sâlihlerin ulu­larından, büyük fethe mazhar olan bahtiyarlardandır. Ancak o ve dengi zatlar bu iki kelimeyle konuşurlar. Bunlar Süryanice iki kelimedir:
Ahmâ’nınmânâsı yâ Mâlik (ey mülkün sahibi) demektir. İçinde kapalı olarak da şu mana mevcuttur:
Ey mülkün sahibi, ey çok büyük olan, her türlü tazime lâyık bulunan, ey hep diri olan, ey kendi varlığıyla kâim olup hiçbir şeye muhtaç bulunmayan!
Hamîsen‘in mânâsı, ilâhî memlekete işarettir. Bu şu ölçü ve mertebede bir mânâ taşımaktadır:
Ey sırların sahibi!.
Ey nurların sahibi!.
Ey gece ve gün­düzün sahibi!.
Ey bulut ve yağmurun sahibi!.
Ey güneş ve ay’ın sahibi!.
Ey verme ve men’etme gücünün sahibi!.
Ey aşağı indirme ve yükseltme kudretinin sahibi!.
Ey her dirinin sahi­bi!.
Ey her şeyin sahibi!.
İşte bu isimde hayret dolu bir sır vardır ki kalem onu yazmaya takat getiremez, kelimeler onu ebediyen anlatıp teb­liğ edemez.
Etmâ kelimesine gelince, bu, Cenâb-ı Hakk’ı aza­met, kibriyâ, kahır, galebe, izzet ve infirad ile vasfeden kim­se mesabesindedir. Bu kelimeyle sanki şöyle söylüyor: (Not: Brahman dilinde “Atma” nın manası “dünyanın ruhu” anlamına gelir.)
Ey her şeyi bilen!.
Ey her şeye gücü yeten!.
Ey her şeyi kendi tedbiriyle evirip çeviren!.
Ey her şeyi iradesiyle murad eden!.
Ey her şeyi kahreden!.
Ey kendisine acizlik gelmeyen!.
Ey tasarrufunda hiçbir noksanlık tevehhümü bulunmayan!.
Tamîsen kelimesi ise, tasarruf edilen eşyaya işarettir. Ay­rıca mümkinata da işarettir ki Allah dilediğini mümkinatta ya­par, dilediği şekilde hükmeder. O çok münezzehtir, O’ndan başka hakiki hiçbir ilâh yoktur.. Bu isimde de hayret verici bir sır vardır ki kalem onu yazıp anlatmaya ebediyen güç ge­tiremez.
Allah daha iyisini bilir..                                                                               
Yine Şeyhimden işittim, şöyle buyurdu:
— Şüphesiz ki Süryanice dil, ruhların dilidir. Divan eh­linden olan veliler de bu dil ile birbiriyle konuşurlar. Çünkü bu dilin özelliği şudur: Az kelimeyle çok mana anlatmak.. Baş­ka dillerde bu mümkün değildir.
Bunun üzerine sordum:
—  Efendim, dedim, bu hususta Arapça, Süryaniceye ula­şamaz mı?
Cevap verdi:
—  Hayır, Kur’ân-ı Azîz’den başka hiçbir dil ona bu özel­likte ulaşamaz. Ancak Süryanice’de olan manalar Arapça ke­limelerle toplanıp bir araya getirilince daha tatlı ve güzel olu­yor. Allah daha iyisini bilir..
Yine Şeyhimden işittim, buyurdu ki:
—  Diğer bütün diller Süryanice’ye nisbetle çok kelimey­le ifâde edilir. Çünkü ondan başka olan diller kelimelerden meydana gelir, hece harflerinden değil. Süryanice ise hece harflerinden meydana gelir. Bu bakımdan her hece ayrı bir mana ifâde eder. Bir hece ikinci bir heceyle birleştiğinde da­ha geniş mana ifâde eder, başlıca söz meydana gelir. Böylece Süryanice’de hangi harf hangi mânâya konulmuştur, bilinir­se, o zaman Süryanice dilini anlamak kolaylaşır.
Bu dilde büyük bir ilim vardır ki Cenâb-ı Hakk onu, in­sanlara rahmet olsun diye gizlemiş, perde ardında tutmuştur. Tâ ki kendi zatlarında bulunan karanlıkla birlikte bunun hik­metini bilmesinler ve helâke gitmesinler.. Cenâb-ı Hak’tan se­lâmet dileriz. Allah daha iyisini bilir.. (c:1, sh: 393-396)
Kaynakça:
Abdülaziz Debbağ trc: Celal YILDIRIM Kitab’ül İbriz [Kitap]. – İstanbul : Demir Yayınları, 1979. – Cilt I-II.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kelime-i Tevhidle İlgili Hadis-i Şerifler

“Bir kimse, günde yüz kere (la ilahe illellah) derse, kıyamet gününde Allahu Teala (c.c) Hz.leri, o kulunun yüzünü ayın ondördüncü bedir gecesindeki parlaklığı gibi ba’s ve haşr edecek ve sevap cihetinden onun ameli derecesine, hiç kimsenin ameli ref olunmayacaktır. (Ancak onun kadar ve daha ziyade diyenlerinki müstesnadır.)  Et-Tegrib C.2 S.449 “Bir kimse (La ilahe illallah) diye şhadet getirirse, Allah’ü teala(c.c) Hz.leri o kimse üzerine cehennem, haram kılar.”  Et-Tegrib C.2 S.412 “Zikrin efdali La ilahe illallah’tır.”  Riyazussalihin “Bir Müslüman kul La ilahe illallah deyince, bu tevhid kelimesi gökleri yarar, Allah’ın (c.c) huzuruna varıp durur. Allah-u Teala (cc) Hz.leri ‘Sakin ol! Sakin ol!’ der. Kelime-i Tevhid cevap verir: ‘Nasıl sakin olayım. Beni söyleyen kişi mağfiret olunmadıkça sakin olamam. Heyecan ve ızdırabım dinmez.’ deyince Cenab-ı Hakk da: ‘Daha o kulumu lisanından seni akıtıp söylettiğim zaman onu mağfiret etmiştim.’ Buyurur. Ve Kelimei Tevhid ra...

Cemaatle Zikr'in Fazileti, Edep ve Erkanı - Mustafa ÖZBAĞ (Makale)

Zikri yaptırana Zakir denir. Zikr halakası mümkün olursa daire(halaka) şeklinde oluşturulur. Zakir zikrin adabını bilenleri birinci halakaya alır. Diğerlerini ikinci halakaya alır ve herkesin eşit bir şekilde zikri öğrenmesini ve yapmasını temin eder. İlahizen, gudümzenlerin ve mahalle görevlisi arkadaşların davet edilmeyi beklemeden ön halkaya geçmeleri gerekir. Zikrullahta üstad bulunsa dahi, görevli arkadaşların da bu şekilde halkayı tanzim etmeleri adabtandır. Ön halkada bulunmakla arka halkalarda olmak arasında fazilet farkı yoktur. Görevlilerin şehir dışından üstadı ziyarete gelen görevlileri ve misafirleri ön halkaya davet etmesi de adabtır. Zikrullah bitmeden, zikri terk etmek gerekiyorsa, üstadın müsaadesi olmadan terkedilmemelidir. Zikrullah yapılan mekanda kapı ve pencerelerin örtülmesi sünnettir. Zikrullah halkasının ortasına şifa niyetiyle su ve şeker konulabilir. Halka kurulduktan sonra, zakir silsile-i sadat üzere bağışlama yapar. Bağışlama usulü şöyledir: “Üç İhlas Bir...