Ana içeriğe atla

İklimin İnsanlar Üzerindeki Etkisi Hakkında - İbni Haldun/Mukaddime

"Siyahilerin ahlaklarının genel olarak hafif, yeğni, tasasız, eğlenceye düşkün ve çok neşeli olduklarını görüyoruz. Yine her vesile ile dans edip oynamaya düşkün olduklarına ve her yerde ahmaklıkla nitelendirildiklerine şahit oluyoruz. Bunun doğru sebebi, felsefenin ilgili bölümünde ifade edildiği gibi, sevinç ve mutluluğun kaynağı, insanın ruhundaki canlılığın gevşeyip yayılmasıdır (kanının kaynamasıdır). Üzüntünün sebebi de bunun tersi, yani kasılma ve büzülmedir. Bilindiği üzere, hararet havayı ve buharı gevşetip genişletir ve çözer. Onun için sarhoşlukta tarif edilemeyecek bir neşe ve mutluluk bulunur. Bunun nedeni içkinin sert etkisiyle meydana gelen yoğun hararetin, kalpte ruhu buharlandırıp gevşetmesidir. Ruh bu şekilde gevşer ve bunun sonucunda neşe gelir. Aynı şey hamama gidenler için de geçerlidir. Oranın sıcak havasını teneffüs ettiklerinde, sıcak hava ruhlarıyla temasa geçip ruhlarını ısıtır ve böylece onlar da neşelenirler. Belki de onların çoğu bu neşenin tesiriyle şarkı söylüyorlardır.
 
Siyahiler aşırı sıcakların bulunduğu kuşaklarda yaşadıklarından, hararet onların mizaçlarına ve tabiatlarına hakim olmakta ve ruhları da bedenlerine ve yaşadıkları kuşağa göre ısınmaktadır. Sonuçta onların ruhları, dördüncü kuşakta yaşayanlara göre çok daha hararetli ve gevşemiş olmaktadır. Ve bu durum onların çok daha hızlı bir şekilde sevinip neşelenmelerini sağlamaktadır. Yeğnilikleri ve eğlenceye düşkünlükleri de bunun bir sonucudur.
 
Deniz kenarındaki bölgelerde yaşayanlar da belli bir ölçüde siyahlar gibidir. Çünkü buralarda denizin güneş ışınlarını yansıtması sonucu hararet katlanarak artar ve bu hararete bağlı olarak oralarda yaşayanların sevinç ve yeğnilikteki payları da, tepeliklerde ve dağlık bölgelerde yaşayanlara göre daha çok olur.
 
Aynı özelliği belli bir ölçüde üçüncü kuşaktaki Mezopotamya topraklarında yaşayanlarda da görülür. Çünkü güneyde yer alan ve dağlardan uzak olan bu bölgede de sıcaklık çoktur. Mısır halkı için de bu durum geçerlidir. Onlar da tıpkı Mezopotamya topraklarında yaşayanlar gibidir veya onlara yakındır. Neşe ve yeğnilik onların belirgin özellikleri olup, işlerinin sonunu düşünüp tedbir almazlar. O kadar ki bir senelik hatta bir aylık erzaklarını bile önceden stoklamaz, hepsini pazardan temin ederler.
Oysa soğuk ve yüksek kesimlerde yaşayan Mağrib'teki Fas halkı bunların tam tersidir. Onların hep hüzünlü oldukları ve işlerinin sonunu düşünüp tedbir almakta aşırıya kaçtıkları görülür. Öyle ki iki senelik buğdayını önceden stoklarlar ve bu stoktan bir şey azalacak korkusuyla günün erken saatlerinde de hemen pazara giderler. Diğer kuşaklardaki ve ülkelerdeki halklar incelendiğinde, onların ahlakları ve mizaçları üzerinde de iklimin etkisi görülür.
Allah her şeyi yaratan ve bilendir. “

İbni Haldun - Mukaddime

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süryanice

Geçen gün beni heyecanlandıran bir yazıya denk geldim. Süryaniceyle alakalıydı. Kısa bir bölümünü burada yayınlayacağım. Anlayabilmek için “ Ahma hamîsen, etma tamîsen..”  duasını birkaç sefer tekrar ettiğimde nedense Üstadım’ın ‘size söylenenden başkasını söylemeyin’ tavsiyesi aklıma geldi ve sustum. Bu hususu kendisine sormak için not aldım. Çünkü çok uzun ve çok yönlü olan bu meseleyi birkaç cümleyle kalbime tesir ettirebilecek yegane kişi kendisidir. O yüzden yazının tamamını paylaşıp yormak istemiyorum, bir bilgi olarak kalsın. Nasip olursa ve dillenmesi gereken bir meseleyse cevabını mecliste alırız inşallah.  “Abdülaziz Debbağ Hazretleri buyurdu ki; Tilmisan’ın saygıdeğer zevatından birkaç kişi bize geldi­ler. Beytullah’a hacceden zatlardan bazısı onlara demişler ki: Bir ara  Şeyh İbrahim Düsûkî  Hazretlerinin kabrini ziyaret et­tik. Tam bu sırada Şeyh İbrahim Hazretleri bize şu duayı öğ­retti: Bismillâhil hâlikil ekberi ve hüve hirzün mâniün mimmâ ehâfü m...

Kelime-i Tevhidle İlgili Hadis-i Şerifler

“Bir kimse, günde yüz kere (la ilahe illellah) derse, kıyamet gününde Allahu Teala (c.c) Hz.leri, o kulunun yüzünü ayın ondördüncü bedir gecesindeki parlaklığı gibi ba’s ve haşr edecek ve sevap cihetinden onun ameli derecesine, hiç kimsenin ameli ref olunmayacaktır. (Ancak onun kadar ve daha ziyade diyenlerinki müstesnadır.)  Et-Tegrib C.2 S.449 “Bir kimse (La ilahe illallah) diye şhadet getirirse, Allah’ü teala(c.c) Hz.leri o kimse üzerine cehennem, haram kılar.”  Et-Tegrib C.2 S.412 “Zikrin efdali La ilahe illallah’tır.”  Riyazussalihin “Bir Müslüman kul La ilahe illallah deyince, bu tevhid kelimesi gökleri yarar, Allah’ın (c.c) huzuruna varıp durur. Allah-u Teala (cc) Hz.leri ‘Sakin ol! Sakin ol!’ der. Kelime-i Tevhid cevap verir: ‘Nasıl sakin olayım. Beni söyleyen kişi mağfiret olunmadıkça sakin olamam. Heyecan ve ızdırabım dinmez.’ deyince Cenab-ı Hakk da: ‘Daha o kulumu lisanından seni akıtıp söylettiğim zaman onu mağfiret etmiştim.’ Buyurur. Ve Kelimei Tevhid ra...

Cemaatle Zikr'in Fazileti, Edep ve Erkanı - Mustafa ÖZBAĞ (Makale)

Zikri yaptırana Zakir denir. Zikr halakası mümkün olursa daire(halaka) şeklinde oluşturulur. Zakir zikrin adabını bilenleri birinci halakaya alır. Diğerlerini ikinci halakaya alır ve herkesin eşit bir şekilde zikri öğrenmesini ve yapmasını temin eder. İlahizen, gudümzenlerin ve mahalle görevlisi arkadaşların davet edilmeyi beklemeden ön halkaya geçmeleri gerekir. Zikrullahta üstad bulunsa dahi, görevli arkadaşların da bu şekilde halkayı tanzim etmeleri adabtandır. Ön halkada bulunmakla arka halkalarda olmak arasında fazilet farkı yoktur. Görevlilerin şehir dışından üstadı ziyarete gelen görevlileri ve misafirleri ön halkaya davet etmesi de adabtır. Zikrullah bitmeden, zikri terk etmek gerekiyorsa, üstadın müsaadesi olmadan terkedilmemelidir. Zikrullah yapılan mekanda kapı ve pencerelerin örtülmesi sünnettir. Zikrullah halkasının ortasına şifa niyetiyle su ve şeker konulabilir. Halka kurulduktan sonra, zakir silsile-i sadat üzere bağışlama yapar. Bağışlama usulü şöyledir: “Üç İhlas Bir...