Ana içeriğe atla

Allah Teala'nın Zatı Nerededir

Hafız Adil Efendi'ye ait olan Allah Tealanın Zatı Nerededir, kitabını görüp merak edip biraz okudum. 
Güzel betimlemelerle anlatıyor, anlamayı kolaylaştırıyor. 
Not alarak ve sorularımı yazarak ilerliyordum aşağıdaki gibi, ta ki bir yere kadar:

"VARLIKLAR İKİ TÜRLÜDÜR. 
*Birici tür varlık ilâh olan zâtın zatiyet yapısının gereği olan ışık varlıklarıdır. 
*İkinci tür varlıklar; Allah Teâlâ’nın 99 isminin ifade ettiği güçlerin oldurduğu varlıklardır. 

İlâh olan zât’ın zâtiyet yapısının tabii gereği olan varlıklar ilâhî güçlere göre yok hükmmündedir. İlâhî güçlerin var ettiği varlıklarda ilâh olan zata göre yok hükmündedir. 99 güçden hangisi bir varlığı işlediyse o varlık işleyen güce göre varlık hükmündedir. O varlığı işlemeyen güçlere göre ise o varlık yokluk hükmündedir. 

Örneğin vacid (Vücuda getiren) gücü ile sadece  vücut varlık var eder. Bu varlık cansızdır. Cansız olduğu için Muhyi gücüne göre yok hükmündedir. Ne zamanki Muhyi gücü o varlığa can verir o zaman o varlık muhyi gücüne göre varlık hükmünü kazanır. 

? Her isimde varolmak..

İnsan varlığının güçler nazarında tam varlık olması bütün güçlerin işlediğinden dolayıdır, diğer varlıkların eksik varlık olması o varlıkları tüm güçlerin, tam işlemediği içindir. 
-Bütün varlıklar işlediğinde İnsan-ı Kamil noktasına geliyor, eksiklik kalkıyor.

Daima zât’ın çevresinde onunla beraberdirler. Onun zât’ından asla ayrılamazlar. (adlar)

Eğer ilâh olan zât’ın aydınlığı olan bu varlıklar zât’ın çevresinde olmasalar zattan akseden yeni ışıklar güçlerin var ettiği varlıkları yok ederler, çünkü güçlerin var ettiği fâni varlıklar o varlıklara tahammül edecek kudrette yaratılmamıştırlar. Cennete girmek üzere ikinci kez yaratılacak olan insanlar o ışıklara dayanabilecek kabiliyette yakılacaklardır. 

-Zatın ışıklarına dayanabilecek kudrette değil. 
? Mana olarak gelişebilir mi? Fani mana olarak zat ışıklarındaki varlıklara dönüşebilir mi?

Cenâb-ı Allah yalnız Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin fâni vücudunu zât’ının ışıklarına tahammül edebilecek seviyede yaratmıştır. 

? Hz. Muhammed s.a.v vesilesiyle başka birinde gerçekleşebilir mi

Güneşle aramızda bu iki tür hava tabakası olmasa yeryüzündeki tüm canlılar kısa zamanda ölürler. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi Cenâb-ı Hakk kendi zatı ile güçlerinin yarattığı varlıkların arasına zât’ının aydınlığı olan ışık tabakasını koymuştur. 

Cenâb-ı Hakk’ın zatıyla yüzyüze olan zata en yakın olan ışık taba kasına “arş” denir. Şu noktaya çok büyük dikkat gerekir. Çünkü arş iki tanedir. Birinci arş yaratık olmayıp ilâh olan zât’ın ışığı “aydınlığı” olan arştır. İkinci arş ise Allah Teâlâ’nın yarattığı en büyük yaratılmış varlık olan arştır. 

Hakk’ın zât’ının aydınlığı olan ezeli ve ebedi arşa ait olan âyeti kerimeyi dinleyip “gayri mükevven” (YARATILMAMIŞ) olan birinci arşı anlayalım. Aslında şu iki arşın hiç bir yönden birbirine benzerliği yoktur. 

(3) —Zatla beraber ezeli ve ebedidirler. Faniliği geçiciliği kabul etmezler. Allah Teâlâ’nın ülkelerinde kaldıkları sürece. (4) —Zatla yüz yüzedirler. Genellikle onun zât’ının yöresinde çerçevesinde kalan zât’ının tabiî ışık örtüsüdür. (5) —İlâhi güçlerle hayatlandırılma (canlandırılma kabiliyetini taşımaktadırlar) mükevven değildirler, ama Allah Teâlâ dilerse onları güçleriyle tekvin oldurabilir. 

? Allah'ın ne zaman yaratıldığını bilmeyen büyük kulları gibi mi, velileri ve yakinleri mi ifade ediyor burası

“Rahmanın zatı, zât’ının aydınlığı olan kendi arşına oturmuştur.” (Tâhâ, 5) 

? Rahmanın zatı... Asıl zatın haricinde her isimin zatı da mı mevcut?

“İlâh olan zât hangi gücüyle varlık var ederse etsin, onun zât varlığı güçleriyle var ettiği varlıklardan çok uzaktadır. Onun zatı güçleriyle var ettiği varlıklara ne yaklaşır, ne o varlıkların üstüne iner, ne de o varlıkların içine girer. Sâdece o zât güçleriyle varlıkları içten, dıştan kuşatmıştır. Zâtı o var ettiği varlıklardan çok uzaktadır. 

Hazreti Ömer radiyallâhü anh müslümanlığı kabul etmeden önce şeker, un ve yağdan mürekkep helvayı eliyle ilâh yaptı. Sonra ona taptı, daha sonra da o taptığı ilâhı yedi. Müslüman olduktan sonra da bu işine gülerdi. Ben öyle müslüman, mümin kişiler gördüm ki, Allah Teâlâ’nın zât varlığını yiyeceği varlıkların içerisinde olduğuna inanır. Hz. Ömer gibi inandığı zât’ın varlığını yiyeceği varlıkla yer bitirir, ya da Allah Teâlâ’nın zât varlığını kendisinin varlık bünyesinde sanar. Kendisine ilâhlık süsü verir. Kendisinin tükenip bitmesiyle onun zât’ını da tüketir bitirir. İşte bu tehlikeli inanışları önlemek için kâinatı yaratan zâtın nerelerde olacağını, nerelerde olmayacağını, insanlara öğretmek zorundayız. 

Arşın ışıkları Cenâb-ı Hakk’ın zatıyla yüz yüze olan zât’ının tabii ışık uydusudur. Hicap ışıkları ise zattan biraz daha uzak düşen, arş ışıklarının dış tarafından arş ışıklarıyla yüz yüze olan; ilâhî zâtın tabiî aydınlıklarıdır."

Zatın tecelliyatlarına varlığın geçişinin mümkün olmadığını söyleyen her ara cümleyi boşa çıkaran Mirac Hadisesine gelene dek kitap güzel gidiyordu:

"...ama gördükki Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hatırı için tehlikeli durum kaldırılmış, Zâtı akdese (Mukaddes zât) yaklaşmaya fiilen müsaade verilmiştir. "

O'nun dilerse her sınırı ortadan kaldırabileceği, dilediğini yapacağı bir yerde artık kitabı okumaya devam edemeyeceğim. Bilgi anlamında güzel olabilir ama O'nun ol demesiyle her şeyin değişebileceği bir alemde kendimi hayalen veya bilgiyle de olsa sınırlamak istemiyorum. 


Kitap benim için burada bitti...










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süryanice

Geçen gün beni heyecanlandıran bir yazıya denk geldim. Süryaniceyle alakalıydı. Kısa bir bölümünü burada yayınlayacağım. Anlayabilmek için “ Ahma hamîsen, etma tamîsen..”  duasını birkaç sefer tekrar ettiğimde nedense Üstadım’ın ‘size söylenenden başkasını söylemeyin’ tavsiyesi aklıma geldi ve sustum. Bu hususu kendisine sormak için not aldım. Çünkü çok uzun ve çok yönlü olan bu meseleyi birkaç cümleyle kalbime tesir ettirebilecek yegane kişi kendisidir. O yüzden yazının tamamını paylaşıp yormak istemiyorum, bir bilgi olarak kalsın. Nasip olursa ve dillenmesi gereken bir meseleyse cevabını mecliste alırız inşallah.  “Abdülaziz Debbağ Hazretleri buyurdu ki; Tilmisan’ın saygıdeğer zevatından birkaç kişi bize geldi­ler. Beytullah’a hacceden zatlardan bazısı onlara demişler ki: Bir ara  Şeyh İbrahim Düsûkî  Hazretlerinin kabrini ziyaret et­tik. Tam bu sırada Şeyh İbrahim Hazretleri bize şu duayı öğ­retti: Bismillâhil hâlikil ekberi ve hüve hirzün mâniün mimmâ ehâfü m...

Kelime-i Tevhidle İlgili Hadis-i Şerifler

“Bir kimse, günde yüz kere (la ilahe illellah) derse, kıyamet gününde Allahu Teala (c.c) Hz.leri, o kulunun yüzünü ayın ondördüncü bedir gecesindeki parlaklığı gibi ba’s ve haşr edecek ve sevap cihetinden onun ameli derecesine, hiç kimsenin ameli ref olunmayacaktır. (Ancak onun kadar ve daha ziyade diyenlerinki müstesnadır.)  Et-Tegrib C.2 S.449 “Bir kimse (La ilahe illallah) diye şhadet getirirse, Allah’ü teala(c.c) Hz.leri o kimse üzerine cehennem, haram kılar.”  Et-Tegrib C.2 S.412 “Zikrin efdali La ilahe illallah’tır.”  Riyazussalihin “Bir Müslüman kul La ilahe illallah deyince, bu tevhid kelimesi gökleri yarar, Allah’ın (c.c) huzuruna varıp durur. Allah-u Teala (cc) Hz.leri ‘Sakin ol! Sakin ol!’ der. Kelime-i Tevhid cevap verir: ‘Nasıl sakin olayım. Beni söyleyen kişi mağfiret olunmadıkça sakin olamam. Heyecan ve ızdırabım dinmez.’ deyince Cenab-ı Hakk da: ‘Daha o kulumu lisanından seni akıtıp söylettiğim zaman onu mağfiret etmiştim.’ Buyurur. Ve Kelimei Tevhid ra...

Cemaatle Zikr'in Fazileti, Edep ve Erkanı - Mustafa ÖZBAĞ (Makale)

Zikri yaptırana Zakir denir. Zikr halakası mümkün olursa daire(halaka) şeklinde oluşturulur. Zakir zikrin adabını bilenleri birinci halakaya alır. Diğerlerini ikinci halakaya alır ve herkesin eşit bir şekilde zikri öğrenmesini ve yapmasını temin eder. İlahizen, gudümzenlerin ve mahalle görevlisi arkadaşların davet edilmeyi beklemeden ön halkaya geçmeleri gerekir. Zikrullahta üstad bulunsa dahi, görevli arkadaşların da bu şekilde halkayı tanzim etmeleri adabtandır. Ön halkada bulunmakla arka halkalarda olmak arasında fazilet farkı yoktur. Görevlilerin şehir dışından üstadı ziyarete gelen görevlileri ve misafirleri ön halkaya davet etmesi de adabtır. Zikrullah bitmeden, zikri terk etmek gerekiyorsa, üstadın müsaadesi olmadan terkedilmemelidir. Zikrullah yapılan mekanda kapı ve pencerelerin örtülmesi sünnettir. Zikrullah halkasının ortasına şifa niyetiyle su ve şeker konulabilir. Halka kurulduktan sonra, zakir silsile-i sadat üzere bağışlama yapar. Bağışlama usulü şöyledir: “Üç İhlas Bir...